1990′lı yıllarda Efes formasıyla Türk basketboluna damgasını vuran Makedon guard Petar Naumoski, tarihi bir itirafta bulundu
Petar Naumoski Röportajı ( Zaman Gazetesi ) 28 Mart 2011 17:30:06 1990′lı yıllarda Efes formasıyla Türk basketboluna damgasını vuran Makedon guard Petar Naumoski, tarihi bir itirafta bulundu. Kendine has stiliyle taraflı tarafsız herkesin gönlünde taht kuran Naumoski, 7 yıllık Türkiye kariyeri boyunca Ay-Yıldızlı formayı giymenin içinde ukde olarak kaldığını söyledi. 1996’da Türk vatandaşlığına geçerek Namık Polat adını alan efsane basketbolcu, o dönem A Milli Takım’da oynamak için kendisine teklif yapılmamasını çok içerlediğini ifade etti. Türkiye’ye basketbolu sevdiren adam Naumoski, hafızalardan hâlâ silinmeyen Aris-Efes final maçı başta olmak üzere birçok konuda Zaman’a ilginç açıklamalar yaptı. Basketbola ne zaman ve nasıl başladın? Ailenizde sporcu varmıydı? Aslında 15 yaşına kadar futbol oynuyordum. Santrafordum ve penaltıları çok iyi kullanıyordum.. Daha sonra Skopje takımının basketbol hocası bir gün idmanıma gelerek “Sen futbolda değil, basketbolda daha başarılı olursun” diyerek benim aklımı çeldi. Türkiye’ye yolun nasıl düştü? Ben Türkiye ile ilk olarak Jugoplastika’da oynarken tanıştım. O dönem G.Saray ile eşleşmiş ve İstanbul’a gelme fırsatı bulmuştum. Fakat takım olarak Aksaray civarında kaldığımız otelin çok kötü olması ve maçı oynadığımız Spor Sergi Salonu’nun tahtadan yapılmış tribünleri, bakımsız hali beni hayal kırıklığına uğrattı. Daha sonra 1992 yılında Efes’ten teklif geldi. Bu kez İstanbul’un biraz daha geliştiğini en azından Aksaray’daki otellerden daha modern otellerin de İstanbul’da var olduğunu görünce teklifi kabul ettim. Çok cuzi bir parayla Efes’e transfer olmuştun? Evet 50 bin dolar karşılığında anlaşmaya varmıştık. Şampiyon olduğumuz taktirde bu rakam primlerle beraber 130 bin dolara kadar çıkacaktı. Daha ilk yılında (1993) Efes’le Avrupa Kulüpler Kupası’nda finale çıktınız ve Torino’da Aris’e 50-48 yenilerek kupayı kaybettiniz. Ne oldu da maçı kazanamadınız? Genç bir kadromuz vardı. Buna rağmen finale çıkmayı başardık. Final maçından önce hocamız Aydın Örs bir toplantı yaptı ve, ”Finale kalarak büyük bir iş başardık. Kaybetsek bile önemli değil. Yeter ki fark yiyip rezil olmayalım.” şeklinde bir konuşma yaptı. Ben ise bu konuşmayı çok içerledim ve Aris’i yenebileceğimizi, korkmadan oynamamız gerektiğini söyledim. Zaten maça da son saniye kadar ortaktık. Fakat belki de Aris’e kaybetmemiz bir bakıma iyi oldu. Çünkü maçı kazansaydık 6 bin fanatik Yunanlı taraftarlar sahaya inip bizi linç edebilirdi. Bizi ise seçkin insanlardan oluşan küçük bir taraftar grubu desteklemişti. Zaten Arisliler maç biter bitmez bize sandalyelerle saldırmıştı. 1995 yılında bu kez Benetton ile İstanbul’daki finalde Avrupa Kulüpler Kupası sevinci yaşadın. Efes’le alamadığın kupayı Benetton’la alınca neler hissetin? Benetton’da iken basketbolumu çok daha ilerletmiştim. Olgunlaşmıştım yani. İstanbul’da kupayı kazanmamız tabiî ki benim için anlamlıydı. Keşke Efes’le de Avrupa Kulüpler Kupası’nı kazanıp İstanbul’a kupayla dönebilseydik. Daha sonraki sezon seni tekrar Efes’e götüren en büyük etken neydi? Efes’in benim yerime aldığı Amerikalı oyuncu bekleneni verememişti. Bir nevi benim boşluğumu dolduramamıştı. Ben de Efes’e karşı kendimi borçlu hissediyordum ve tekrar Efes’e dönmeye karar verdim. O sezon Koraç Kupası’nı aldınız. Bu başarıda senin katkın ne kadardı? Çok iyi bir kadromuz vardı. Benim gibi diğer oyuncular da tecrübe kazanmıştı artık. Takım halinde iyi bir performans sergiledik. Ben de bu kollektif takımın sadece bir parçasıydım. Efes’teki son senende 1998-99 sezonu final serisinde son 2 maçta sadece 8 ve 1 sayı atmıştın. Bunun sebebi neydi. Prim yüzünden olduğu söyleniyor? Evet kötü oynamıştım. Ama bana verilen sözler tutulmamıştı ve moralman yıkılmıştım. Ben kim zaman sakat sakat kimi zaman hasta hasta birçok maça çıktım. Her maçımı kalpten oynadım. Ancak Efes’in o dönem genel menajerliğini yapan Pano Natof sürekli beni oyalıyor ve bana birçok şahidin önünde verdiği 250 bin dolarlık prim sözünü yerine getirmiyordu. Halbuki benim sözüm senettir. Bu davranış benim çok gücüme gitmişti. Ben böyle bir muameleyi hak etmediğime inanıyordum. Efes defterini bu yüzden buruk kapattığın hatta mahkemelik olduğun konuşuluyor? Doğru, mecbur kaldım ve maalesef Efes’le mahkemelik olduk. Ancak daha sonra Efes’te yönetim değişti ve Başkan Tuncay Özilhan’la oturup orta yolu bulduk. Bu tatsız olayı sonunda tatlıya bağladık. Senin kendine has özelliklerin ve stilin vardın. 30 saniyelik hücum süresinin 25′ini tek başına kullanırdın. Yine terini formanın askılı tarafıyla silmen hala akıllarda? İnanın bunlar için herhangi bir özel bir çabam olmadı. Örneğin 30 saniyelik sürenin ne kadarını kullanacağımı Aydın Örs belirlerdi. Ben sadece onun sahadaki beynimdim. Ayrıca çok terlediğim için alnımdan akan ter damlaları gözüme girerdi. Ben de terimi en kısa yoldan silmek için formamın askılarını kullanırdım.
Peki maçlara kendini nasıl hazırlardın? Takımla yaptığımız idmanlardan sonra tek başıma yaklaşık olarak 1 saat daha çalışırdım. Özellikle 3 sayı ve serbest atış çalışırdım. Maçlarda ise hava atışından sonra kendimi tamamen maça verirdim. Hatta o kadar kendimi motive ederdim ki maçın kendi evimizde mi deplasmanda mı oynandığını bile unuturdum. Çünkü benim çalışma ofisim parkelerdi. İşimi en iyi şekilde yapmak mecburiyetindeydim. Bir de senin fast-break yapmak yerine tüm takımın gelmesini bekleyip hücum süresi biterken attığın üçlüklerden dolayı arkadaşlarını boşuna yorduğun şeklinde espriler yapılırdı. (Gülerek) Arkadaşlarımı yormak gibi bir düşüncem kesinlikle yoktu. Dediğim gibi tamamen taktik gereği böyle yapardım. Ayrıca müsait olduğumda çoğu zaman fast break te yapmışımdır. Türkiye’ye basketbolu sevdiren ender oyunculardan birisin. Peki senin gözünde herhangi bir eksiğin var mıydı? Tabii ki ben de kusursuz değildim. Biraz daha sıçrama yeteneğim olsaydı çok daha iyi olurdu. NBA’den teklif almışmıydın? Evet, birkaç kez teklif gelmişti. Ancak bana en azından 20 dakikalık oynama garantisi vermedikleri için NBA’ye gitmeyi kabul etmedim. Efes’e transfer olduğunda tercümanlığını yapmak için kulübe gelen Oktay Mahmuti’nin günün birinde çok önemli bir antrenör olduğunu tahmin edebilir miydin? Ben Efes’e ilk geldiğimde Oktay Mahmudi kulüpteydi ve kendisi bana her konuda yardımcı oluyordu. Aynı zamanda kendisi de benim gibi Makedonyalı olduğu için bana tercümanlık ta yapıyordu. Daha sonraki kendini geliştirdi ve iyi bir antrenör oldu. Namık Polat adını alıp Türk vatandaşı olmana rağmen neden Ay-Yıldızlı formayı giymedin? Aslında bu sorunun direkt muhattabı ben değilim. Zira bana Türk Milli Takımı’nda oynamam için ne kimse bir teklifte bulundu ne de böyle bir düşünce içindeydi. Halbuki o zamanki kurallar gereği 3 yıl aralıksız Makedonya milli formasını giymeyip Türk Milli Takımı’nda rahatlıkla oynayabilirdim. Bu da bana büyük onur verirdi. Türkiye’nin dünya ikinciliğini nasıl değerlendiriyorsun. İkincilik seni şaşırttı mı? Doğrusu çok şaşırdım. İlk 5’e gireceğini tahmin ediyordum fakat madalya alacağını hiç ummuyordum. Tabi burada oyuncular kadar Tanjeviç’in de büyük bir özverisi vardı. Bence takımın genç oluşu ve en önemlisi başarıya aç oluşları dünya ikinciliğinde büyük rol oynadı. Ancak bundan sonra Türkiye’nin aynı başarıyı tekrarlayacağından pek ümitli değilim. Çünkü oyuncular doyuma ulaştı. NBA’de son yıllarda Türk oyuncuların boy göstermesinin sebebi ne? Son yıllarda NBA kulüpleri disiplinsiz ABD’li oyuncular yerine takım oyunu oynayan Avrupalı beyaz oyuncuları tercih etmeye başladı. Bizim dönemimizde ise NBA’de oynamak daha zordu. Şimdikinden çok daha kaliteli ABD’li oyuncular vardı. Efes ve F.Bahçe Ülker’in Avrupa’daki performansını nasıl buluyorsun? Her iki takım da beni hayal kırıklığına uğrattı. Aslında zengin bir kadroya sahipler. Aynı şekilde iki kulübün de geniş imkanları var. En azından F.Bahçe Ülker’in ilk 8’e kalması gerekirdi. Efes Pilsen’in isminin değişme durumu için ne diyorsun? Önemli olan kulübün tamamen kapanmaması. Zaten dünya basketbol camiası Efes Pilsen’i Efes olarak tanıyor ve biliyor. İsmi sadece Efes olsa bile yeterli bence. Bildiğimiz kadarıyla 3 çocuğun var. Onların da senin gibi basketbolcu veya sporcu olmasını ister miydin? Evet, 3 çocuğum var. Hiçbirine basketbolcu veya herhangi bir mesleği seçsin diye baskı yapmıyorum. 10 yaşındaki oğlum Adrian basketbol oynuyor. Fakat ona bile karışmıyorum. Sadece fazla dripling yapmaması için bir iki kez uyarmıştım. 8 yaşındaki diğer oğlum Mihail ise futbola meraklı. 5 yaşındaki kızım ise henüz sporla ilgilenmiyor. Türkiye’de oynadığın yıllarda hangi futbol takımını desteklerdin? Öncelikle ben her Türk takımının Avrupa’da başarılı olmasını isterdim. Başkan Adnan Polat’ın yanı sıra Fatih Terim ve Hakan Şükür’le de bazı zamanlar bir araya gelme fırsatı bulduğum için G.Saray’a karşı sempatim vardı. Senin bir de ülken Makedonya’da milletvekilliği yaptığını öğrendik. Neden siyasete girdin, politikayla şu an aran nasıl? Evet, 2002 yılında hatırını kıramayacağım bir arkadaşımın partisinden Üsküp’ten milletvekilliğine seçildim. O zaman kadar siyasetle hiç ilgim yoktu doğrusu.. Meclis binasına politikanın bana göre olmadığını gördüm. Çünkü milletvekilleri mecliste nerdeyse kavgaya tutuşmalarına rağmen dışarıda sanki hiçbir şey olmamış gibi birbirine sarıldıklarını görünce siyasetten soğudum. Zaten 4 yıllık milletvekilliği süresince sadece 7 kez gittim. Seni ne zaman tekrar basketbolun içinde göreceğiz. Bu yönde teklifler alıyor musun? Ben Efes’te dolayısıyla Türkiye’de Naumoski oldum. Bu yüzden Türk halkına kendimi hala borçlu hissediyorum. Hedefleri olan bir kulüpten teklif gelirse bu defa Sportif Direktör veya Genel Menajer olarak Türk basketboluna katkıda bulunmak isterdim. Teknik adamlık bana göre değil. Antrenörlük çok farklı meziyetler istiyor ve benim yapıma ters geliyor. Zaman Gazetesi / Ahmet Uykan
|