alkan@trabzonbasket.com

( Yazarın Önceki Yazıları )

Bölgemizin ve özellikle Rize ilimizin yıllardan beri ülke ortalamasının üzerinde yağış alması nedeniyle kaderi durumuna gelen ve bu güne kadar meydana gelen 33 sel ve heyelan felaketleri sonucu; son felaket ve kendi yakın ailemden de 3 kişi dahil olmak üzere 3585 vatandaşımızı kaybettik.

3585 insanı kaybetmek kaderimiz ise, kaderimizle yaşamayı öğrenmemiz lazım.

Ancak, küresel ısınmanın dünyamızı kasıp kavurduğu, iklim değişikliklerinin ise artık her alanda kendini hissettirdiği günümüzde, kaderimize razı olmak yerine, “risk yönetimi” birimleri oluşturarak kaderimizle nasıl yaşamamız gerektiğinin ortaya konması gerekiyor.

Bunu yapması gerekenler ise; devletimizin tüm birimleri, üniversitelerimiz, sivil toplum örgütleri, basın ve aklımıza gelebilecek her türlü kurum ve kuruluşlardır.

Özellikle üniversitelerimizin bu alanda çok ciddi projeler üretip, devletimizin ilgili kurumlarına ve kamuoyuna sunması gerekiyor ki kaderimizle yaşamayı öğrenebilelim.

Anadolu’nun bir bölümü hızla çölleşmeye başlarken, kuzey bölümü yani bölgemiz ise, almış olduğu anormal yağış miktarlarıyla bu ve buna benzer felaketlere doğru hızla yol alıyor.

Son felakette metrekareye düşen 166.2 kilogram yağış ise tüm istatistikleri yerle bir edecek boyutta olduğu gibi, küresel ısınmaya bağlı olarak meydana gelen iklim değişikliklerinin de en önemli habercisidir. 

Kısacası felaket, “geliyorum” diyor !

*

Bir taraftan bölgemiz hızlı bir şekilde iklim değişikliklerinin etkisine girerken, bir taraftan da doğası, yeşilliği ve gelecek on yılların en önemli ve stratejik konuma sahip olacak olan su kaynakları dolayısıyle cazibe ve “talan” merkezi durumuna geliyor. 

Günümüzde çölleşme Konya ovasına kadar ulaşmış durumda. Gelecekte elimizde yaşam alanı olarak sadece Karadeniz kalacak. Bunu elin oğlu görüp taşeronları vasıtasıyla bölgemizi talan ederken, bizler ne yapıyoruz ? 

Biz insanoğlu da, özellikle bölgemizde bahsi geçen konularla ilgili derinlemesine analiz yapmadan, masa üstünde altına imza attığımız ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporlarıyla yaklaşık 500 adet HES’in bölgemizin dengesini bozmasına fırsat vererek bu felakete adım adım destek çıkıyoruz. 

Felaketler sonucunda oluşturulan kriz yönetimleri devletimizin tabii ki en asli görevidir. Vatandaşın yarasını saracak, felaketin meydana getirdiği travmayı en aza indirecek tedbirleri alacaksınız. 

Ancak, kriz yönetimlerine sebep olan küresel ısınma ve iklim değişikleri gibi nedenleri ve hatta HES inşaatları nedeniyle tahrip edilen doğamızın “risk yönetimleriyle” bir bütün olarak ele alıp, buna göre tedbirler almak ve projeler üretmek, bölgemizin kaderi durumuna gelen felaketleri önleyici tedbirler olarak düşünülmelidir.

Bunları yapamadığımız ve doğamızı sürekli tahrip etmeye devam ettiğimiz zaman ise; HES’lerden elde edilecek enerjiyle deniz suyunu arıtıp içme suyu elde ederken,  acılarımızı da yüreğimize gömüp “kader” diyerek, kana kana içeriz !